Seçenek, imkân ve alternatif
Ne zamandan beri ihtiyaçlarımızın değil de alternatiflerimizin peşinden koşuyoruz? Ne zamandan beri seçeneklerimizin kölesi olduk?

Yaşadığımız düzen bize, imkânların, seçeneklerin, alternatiflerin olmasının iyi bir şey olduğunu öğretiyor. Seçeneklere sahip olmak üzerine hiç düşünmüyoruz. Zorunluluklardan kaçıyor, seçeneklerimizi hep artırmaya çalışıyoruz. Bir süre sonra ve herkes böyle yaptığı için bu durum bir norm oluyor.
Kökten karşı değilim elbette seçeneklere. Ama son zamanlarda biraz temkinli yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Farkında olmadan hayatımızı, kararlarımızı etkileyen bir sanrıya teslim ettiğimizi hissediyorum.
Örneğin İstanbul'da yaşamak. Her şeye erişebileceğin, her şeyi yapabileceğin fikriyle gözümüzü boyayan bir sanrı. Her şeyin bir alternatifinin olduğu, işin, evin, okulun, arkadaşın, sevgilinin kolayca değiştirilebileceği koca bir metropol. Her şeyin ve herkesin değişeceğini bildiğin için yalnız kaldığın, anlaşılamadığın, seni herkesin değiştirebileceği için de önemsiz olduğun seçeneklerin başkenti.
Örneğin Tinder. Erkekler için tahmini 300 sağa kaydırma sonrası bir kahve içtiğin, her 10 kahve buluşmasından sadece birinden sonra ikinci kez buluştuğun, her 5 ikinci buluşmadan sonra birisiyle tekrar görüştüğün alternatifler cenneti. Bu kızla olmazsa, diğeri ile olur, diğeri olmazsa başkası olur diye diye profilden profile seken yeni arkadaşlıklar evreni. Kimseye katlanmak zorunda olmadığın, kimsenin de sana katlanmayacağı, değiştirebileceğin ve değiştirileceğin yeni ilişki aracı.
Ofiste ya da akşam eve gelince Yemek Sepetini açıp acaba ne yesek diye bakıp bakıp karar veremediğimiz, Netflix'te ne izlesek diye yarım saat dolaşıp vazgeçtiğimiz, Spotify'da seçim yapmaktansa hazır playlistleri tercih ettiğimiz bu seçenekler, imkânlar, alternatifler düzenini sevmiyorum artık. Beni, seni, bizi yoruyor her şeye erişmek, yapabilmek ama yapamamak...
Daha iyi imkânlara sahip olmak için borçlandığımız kredi kartımızı ödemek için sabahın köründe kalkıp saatlerce yol yapıp ne kendimizi ne de patronlarımızı mutlu etmeyecek işlere gidiyoruz her gün mesela. Çocuklarımızın ileride bir şirkette maaşlı çalışan olma imkânı olsun diye özel okullara bir servet harcıyoruz mesela. Bir hafta lüks bir tatil için bir yıl çalışıyoruz mesela. Basit bir telefon için belki birkaç ay daha fazla...
Hepsini normal kabul etmemiz en çok zoruma giden, canımı sıkan, düşündüren.